Başkent Tahran’da Mehsa Emini adındaki genç bir kadının başörtüsü yasağına uymadığı gerekçesiyle “ahlak polisi” tarafından gözaltına alındıktan sonra karakolda fenalaşması ve kaldırıldığı hastanede ölmesi (16 Eylül 2022) üzerine, bir haftayı aşkın bir süredir İran’ın hemen her tarafında rejimi hedef alan protesto gösterileri yapılıyor.
İranlı kadınlar, başörtülerini çıkararak veya meydanlarda yakarak protestolarda aktif olarak yer alıyorlar.
Mehsa Emini’nin ölümü, İran toplumunun kırk yılı aşkın süredir zor kullanılarak belli bir yaşam biçiminin kurallarına uymak zorunda bırakılmasına karşı biriken tepkisinin, bir toplumsal patlama biçiminde dışa vurmasının işaret fişeği oldu.
Komşumuz İran’da bugünlerde yaşananlardan çıkarılacak büyük dersler vardır:
BÜYÜK UYGARLIK MERKEZİ
Öncelikle şunu belirmekte yarar vardır: İran’da, alınan haberlere göre Tahran başta olmak üzere ülkenin 20 kadar şehrinde yapılan gösterilerin, özellikle ABD başta olmak üzere Batılı merkezlerde yeni bir “Turuncu Devrim” beklentisine yol açtığı anlaşılıyor. ABD Başkanı Biden, bu beklentisini BM açılışında yaptığı konuşmada da belirtti.
Turuncu Devrim beklentisi içinde olanlar avuçlarını yalayacaklar. Dört bin yıllık devlet geleneğine sahip, tarih boyunca uygarlığın belli başlı merkezlerinden biri olagelmiş İran, Batılı emperyalistlerin “Turuncu Devrim” hayallerinin gerçekleşeceği bir sahne olamaz.
Rüstem’in, Büyük Kiros’un, Dara’nın, Firdevsi’nin, Ömer Hayyam’ın, Hatayi’nin, Sadi’nin, Hafız’ın ülkesi bugüne kadar kimseye teslim olmadı. Tarih içinde İran’ı ele geçirdiklerini sananlar, bir müddet sonra o büyük uygarlığın bir parçası haline geldiklerini gördüler. Günümüz haramilerinin İran’a yönelik hayalleri de bugüne kadar hep akamete uğradı, bundan sonra da farklı olmayacaktır.
Hele hele yeni bir dünyanın kurulmakta olduğu ve İran’ın da daha bugünden kurulmakta olan o yeni dünyada yerini aldığı koşullarda “Turuncu Devrim” koşulları hiç yoktur.
Ekonomik açıdan bakıldığında da farklı bir tablo bulunmamaktadır. Bundan 20 yıl kadar önce, Türkiye dünyadaki 16. İran ise 17. büyük ekonomi idi. 20 yılın sonrasında Türkiye 22. sıraya gerilemiş durumda, İran ise eski konumunu muhafaza ediyor.
Dünyanın gelişmekte olan ekonomilerinin içinde olduğu ŞİÖ’ye tam üyelik ise İran’ın gelecek yıllarda ekonomik olarak daha iyi koşullarda olacağını gösteriyor. Bütün bu veriler göz önüne alındığında Batılı emperyalistlerin özlediği bir sistem değişikliğinin İran’da kesinlikle söz konusu olamayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
İRAN ORTAÇAĞ KALIPLARINA SIĞMIYOR
Bununla birlikte yaklaşık 10 gündür sürmekte olan Mehsa Emini protestolarının ortaya koyduğu bir gerçek daha vardır:
21. yüzyılın dünyasında kadını ikinci sınıf insan olarak gören bir anlayışın ve bu anlayışın sonucu olan uygulamaların herhangi bir ülkede hayat bulma şansı yoktur.
İran yönetimi, arkada kalan on yıllar içinde ABD’nin ağır ambargosuna rağmen sahip olduğu olanaklar ve bağımsızlık politikasının sağladığı avantajlar sayesinde bugüne kadar gelebildi. Din adamları sınıfının tarihten gelen geniş bir toplumsal ve ekonomik temele sahip olması da, bu avantajlarla birlikte düşünüldüğünde İslamcı yönetimin bugüne kadar sürdürülebilmesini mümkün kıldı. Ama öyle görünüyor ki artık yolun sonuna gelinmiş bulunuyor.
Yönetime hakim olan ideoloji, kadını ikinci plana itmeyi, belli bir kıyafet giymeye zorlamayı, evine kapatmayı vb. istedi. Ama hayatın gerçekleri, yedinci yüzyılın toplumsal ilişkilerini ve normlarını hayata geçirmenin önündeki en büyük engel.
İran’da üniversite öğrencilerinin yüzde 65’i kadın. İranlı kadınlar hayatın hemen her alanında sorumluluklar üstleniyorlar. Örneğin yerel yönetimlerde olan kadın oranı Türkiye’dekinin dört katı. Örtünme zorunluluğu artık sadece görünüşte. Kadınların önemli bir kısmı, son derece modern giysiler içinde saçlarının arkasına iliştirilmiş bir örtü ile yönetimin kıyafet zorunluluğuna sözde uyuyor görünüyorlar.
Bununla birlikte kadınları yüzyıllar öncesinin toplumsal kalıplarına hapsetme gayreti büyük acılara yol açtı. Baskılar ve mahrumiyetlere karşı tepkiler birikti ve nihayet patlama noktasına geldi.
Son gelişmeler, İran’da kadınlara yönelik ayrımcı politikaların emperyalist devletlere, İran’ın içişlerine burunlarını sokabilmeleri için elverişli bir zemin yaratmış olduğunu gösterdi. İran devleti, emperyalist kışkırtıcılığa ancak, kendisini zayıf düşüren ayrımcı politikalardan, kesin olarak vazgeçerek cevap verebilir.
Öte yandan İran’ın daha yeni tam üye olarak katıldığı Şanghay İşbirliği Örgütü üyesi diğer 8 ülkenin hepsi laik ülkeler. Bu ülkelerde kadınlar, erkekler ile her alanda aynı haklara sahip. İran’ın bir yandan böyle bir dünyada yer alması öte yandan kendi içinde kadınlara karşı Ortaçağ hukukunu uygulaması mümkün değil.
Önümüzdeki günler ve aylarda bu konuda önemli değişimlerin olmasını beklemek gerekir. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin, Mehsa Emini’nin ailesini arayarak, kızlarını kendi kızı gibi gördüğünü ve sürecin takipçisi olacağını söylemesi önemlidir.
İran’da yaşananlar, Türkiye’de son yıllarda giderek daha pervasız hale gelen şeriat özlemcileri için de derstir. Kaldı ki Türkiye İran değildir. İran’ın tarihinde ne bir Mustafa Kemal Atatürk, ne tarihin ilk Milli Kurtuluş Savaşı, ne de arkamızda kalan yüzyıl boyunca bütün mazlum milletlerin örnek aldığı bir Cumhuriyet Devrimi yoktur.
Türk Milletini yüzyıldır barış içinde bir arada tutan Cumhuriyet Devriminin laiklik politikasının ne kadar önemli olduğu, İran’daki gelişmelerle bir kez daha bir kez daha ortaya çıkmıştır.