Teori dergisi, 1983 yılından bu yana kesintisiz olarak yayın hayatını sürdürüyor. Bu süre içinde hiç şüphe yok ki ele aldığı konular ve verdiği mücadele ile Türkiye’nin fikir hayatını belirlemiştir, yön vermiştir.
1980’lerde “Sivil Toplumculuk – Devrimcilik” tartışmalarında Teori tek başına, emperyalistlerin dayattığı Sivil Toplumcu görüşlere karşı mücadele etti. 1990’lara geldiğimizde bu konudaki ideolojik saldırı püskürtüldü, kazanan Devrimcilik oldu.
1990’lı yıllarda dünyanın gündeminde, milli devletlere yönelik emperyalist saldırı vardı. Etnik bölücülük, mikro milliyetçilik ve dinci gericilik; emperyalizmin milli devletlere yönelik saldırısının aletleri olarak piyasaya sürüldüler. “Demokrasi”, “Özgürlük” ve “Devrimcilik” etiketleriyle…
Emperyalizm çağında Devrim, emperyalist cephe zincirinin en zayıf halkasından kırılmasıdır. Yani devrimciliğin esası günümüzde emperyalizme karşı olmaktır. Bu temel gerçeği hatırlatan ve ideolojik planda mücadelesini veren Teori dergisi oldu.
Aynı şekilde 2000’li yıllarda Teori dergisi, günümüzde Devrim’in Vatan Savaşı mevzisinde verilmekte olduğu gerçeğini döne döne işledi. 2015 yılından bu yana Türkiye, ABD emperyalizmi ile cephe cepheye, sıcak bir savaşın içinde. Teori bu konuda da Türkiye’nin fikir hayatını yönlendirdi.
Son otuzbeş yılın belli başlı ideolojik mücadele konularından bazılarını belirttik. Teori dergisi aynı şekilde Türkiye’nin Bağımsızlık ve Devrim mücadelesinin bütün konularında doğru tavrın odağı olarak yayın hayatını sürdürdü.
Teori, Eylül sayısında “Yapay Zeka” konusunu işlemiş. Nicedir tartışılan, konuşulan bir konu. Ama Teori’nin Eylül sayısı ile birlikte tartışmaların şimdi daha da derinlik kazanacağını ve daha farklı – sağlıklı bir zeminde sürdürüleceğini öngörebiliriz.
“İnsanımsı robotlar ve robotumsu insanlar”
Holivud yapımı bilim kurgu filmlerinde genellikle kontrolden çıkan akıllı robotların insanlık için yarattığı tehlike işlenir.
Kapitalizmin üretici güç olarak insana ve üretim aracı olarak yapay zekâya bakışının aynı olduğu gerçeğini hatırlarsak, akıllı robot söz konusu olduğu zaman geleceğe ilişkin öngörülerinin neden böyle olduğunu anlayabiliriz.
Semih Koray arkadaşımız Teori’de yer alan “Yapay Zeka”nın insanlığın önünde açtığı yeni ufuklar” başlıklı makalesinde, Kapitalizmin üretici güç olarak insanı “robotumsu insan” olarak, akıllı robotları ise “insanımsı robot” olarak görme eğiliminde olduğunu yazar. Bir anlamda üretici insan ile “yapay zekalı robot”u aynı gören bir bakış açısı…
Elbette insana ve robota bu şekilde bakan yaklaşımın sahipleri, tıpkı emekçiler gibi günün birinde robotların da isyan edebileceğini düşünür.
Onların geleceğe ilişkin “ütopyalarında”, sömürü, eşitsizlik, baskı ve savaşın devam ediyor olması kaçınılmazdır. Başka bir dünyayı hayal bile edemezler.
İlkel eşitlikçi toplumdan ileri eşitlikçi topluma
Doğu Perinçek’in “Yapay Zeka – Sınıfsız toplumun habercisi” başlıklı makalesi konuyu tarihsel materyalist bakış açısıyla ele alıyor. Yapay zekâ da bir üretim aracıdır. İnsan tarafından üretilen ve kullanılan bir üretim aracı…
Üzerinde tartışma olmayan ve hemen herkesin hemfikir olduğu konu, “yapay zekâ’nın hayatın her alanında kullanılmasıyla birlikte üretimde bir patlamanın yaşanacağıdır. Bu gerçekten hareketle Perinçek; Teori’deki makalesinde sınıfsız toplumun nesnel zemini olan bolluk toplumuna ulaşılmış olacağını belirtir.
İnsanlık, yüzbinlerce yıl boyunca ilkel eşitlikçi topluluklar halinde yaşadı. Çünkü toplumsal bir varlık olan insan tek başına yaşayamaz. Ancak topluluk olarak hep birlikte hareket ettiği zaman, tek tek bireylerin hayatlarını sürdürebildiği koşullar içindeydi. İnsanlar bu onbin yıllar boyunca hep beraber avlandılar, topladılar ve hep beraber tükettiler. Kimse kimseden daha imtiyazlı durumda değildi, olamazdı.
Çünkü bir kişinin imtiyazlı durumda olması demek, bütün topluluğun ve elbette o imtiyazlı durumda olmak isteyen bireyin de ölümü demekti. Yani nesnel zemin, topluluğun bütün bireyleri arasında eşitliği zorunlu kılıyordu.
Sonra Neolitik Çağda hayvanlar evcilleştirildi ve tarıma geçildi. Karasabanın kullanılması, sulamanın yapılması vb. gelişmelerle deyim yerindeyse “üretim patlaması” yaşandı. İnsan toplulukları, yaşamaları için gerekli olandan daha fazlasını üretmeye başladılar.
Kısacası bazı insanların, üretim faaliyetine kol emekleriyle katılmadan, elde edilen artı üründen pay alabilmeleri mümkün oldu.
Sınıflar böyle doğdu. İnsanların büyük çoğunluğunun, üretime fiilen katılmayan azınlık için çalışmalarını sağlayan toplumsal örgütlenme – Devlet – bu şekilde ortaya çıktı.
Yaklaşık 5 – 6 bin yıllık sınıflı toplum döneminin kabaca özeti budur. Yani sınıfları, baskıyı ve sömürüyü var eden nesnel zemin; üretimin bütün insanların asgari ihtiyaçlarından daha fazla olması ama bütün ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek düzeyde olmaması şeklindedir.
Sınıfsız toplumu doğuracak koşullar
Ama şimdi “yapay zekâ” ile birlikte yeryüzünde yaşayan bütün insanların her türlü ihtiyacının fazlasıyla karşılanacağı bir dönem, artık ufukta görülmektedir. Dolaysıyla bir toplumsal sınıfın üretim fazlasına el koyarak diğer toplumsal sınıfları baskı altında tutmasına sebep olan nedenler ortadan kalkmaktadır.
Yani yapay zekâlı robotlar sayesinde herkes açısından “yeteneğine göre çalışmak ve ihtiyacı kadar pay almak” artık mümkün olacaktır.
Toplumun bazı kesimleri açısından, refah içinde yaşamak için başkalarının baskı altında tutulması ve böylece artı emeğine el koymak zorunluluğu kalmayacaktır. Herkes zaten refah içindedir. “Nehirlerden süt ve bal akmaktadır.”
Bu durumda tüm zamanın, bilimsel – yaratıcı faaliyete, spora, edebiyat ve sanata ayrılması, bütün insanlar açısından mümkün hale gelmiştir.
Yapay zekâ, burjuva bilim kurgu yazarlarının iddia ettiği gibi daha yıkıcı savaşların nedeni değil, tam tersine barışın ve refahın bütün dünyaya egemen olacağı sınıfsız toplumun habercisidir.
Bu anlamda kapitalizm, deyim yerindeyse kendi mezar kazıcısının ortaya çıkmasının koşullarını yaratmaktadır. Tıpkı daha geniş anlamda söylendiği üzere İşçi sınıfının burjuvazinin mezar kazıcısı olması gibi…
Teori dergisinin Eylül sayısında Doğu Perinçek, Semih Koray, Yang Chen, Michael Roberts, Seyit Nezir, Kuntay Gücüm, Mustafa Pamukoğlu makaleleriyle işte bu konuda çok zengin ve doyurucu bir dosya sunuyorlar okura.
Herkesin okuması ve kütüphanesinin başköşesine koyması gereken bir sayı çıkmış ortaya…
17 Eylül 2018