ABD 2015 yılında, IŞİD’ı temizlemek bahanesiyle Suriye’nin kuzeyinde bir koridor açma operasyonunu başlattığında, Başkanlık koltuğunda oturan Obama, PYD (YPG)’den “sahadaki kara gücümüz” diye bahsetmişti.
Amerika bilindiği üzere o günden bu yana “kara gücü”ne her türlü desteği açıktan veriyor. Türkiye’nin yaptığı tespitlere göre bugüne kadar PKK’ya 20 bin TIR ağır silah verilmiş ve verilmeye de devam ediyor.
Fırat’ın doğusundaki Bölücü Örgüt militanları ABD’den düzenli olarak maaş alıyorlar 2019 yılında toplam olarak 60 bin PYD’linin maaşa bağlanmasına ilişkin öneri ABD Savunma Bakanlığının önerisiydi ve buna ilişkin bütçe kabul edildi.
Trump, BM toplantısı dolaysıyla bulunduğu New York’da 27 Eylül günü bir basın toplantısı düzenledi. Bir gazetecinin PYD ile ilgili sorusu üzerine; “Kürtler harika insanlar, harika savaşçılar. Onları çok seviyorum… IŞİD ile savaşırken binlerce Kürt öldü… bizim için öldüler… unutmayacağız” dedi.
Anahtar ifade “Bizim için öldüler”dir. Aslında herkesin bildiği bir gerçek, dünyanın en büyük emperyalist devletinin başındaki kişi tarafından bir kez daha dile getirilmiş oluyor.
Trump’ın bu sözleri üzerine asıl düşünmeleri gerekenler, PKK’nın peşine takılarak kendileri için ulusal haklar elde edebileceklerini düşünen Kürtler olmalıdır.
Ve elbette emperyalizmin kara gücü bir örgüt ile yan yana durmayı hala “solculuk”, “devrimcilik” zannedenler de…
W. Engdahl: “Kaybolan Hegemonya”
ABD’nin bir emperyalist devlet olarak 19. yüzyılın sonlarından bu yana dünyanın dört bir yanında döktüğü kanı, yaptığı sömürüyü bir yana bırakalım.
1991 yılındaki Birinci Körfez Savaşı’ndan bu yana, özellikle 2001 İkiz Kuleler Provokasyonunun ardından bölgemizde giriştiği kanlı seferin sonuçlarına bakalım: Irak’ta toplam olarak 2 milyona yakın insan öldü, Afganistan’da bir milyon, Suriye’de 500 binden fazla, Libya’da yüzbinlerce, Yemen, Somali, Etyopya, Çad, Mali, Nijer, Senegal, Mısır, Pakistan ve diğer Müslüman ülkelerde ölenlerin toplamı üç milyonun çok üzerine çıktı.
Emperyalizmin yarattığı bu kan banyosunun için hangi halk için özgürlük ve kurtuluş olabilir?
F. William Engdahl, Kaynak yayınlarından çıkan “Tanrıların Gazabı – Kaybolan Hegemonya” kitabında ABD emperyalizminin 2001 sonrasında Bölgemizde işledikleri suçları ayrıntılı bir şekilde kanıtlarıyla anlatır.
Kitap okunduğunda görülecektir ki ABD emperyalizminin fiili askeri saldırısından daha da önemli olan, amacına ulaşmak için yarattığı dinci ve bölücü örgütlerdir. Kitapta IŞİD ve FETÖ bu açıdan özel olarak ele alınmaktadır.
Emperyalizmin kanlı araçları
PKK da IŞİD ve FETÖ gibi emperyalizmin kullandığı bir örgüttür.
Ama bugün itibariyle aralarında çok önemli bir fark oluştu: FETÖ 15 Temmuz darbe girişiminin ardından büyük darbe yedi. Türkiye’de esas olarak tasfiye edildi.
IŞİD, Irak’tan tamamen, Suriye’den ise esas olarak temizlendi. Esasen IŞİD, ABD tarafından imal edilen bir örgüt olarak kendisinden bekleneni yaptı ve kullanım süresi dolduğu için bir kenara atılmış durumda.
IŞİD’den asıl beklenen ABD’nin 2. İsrail projesinin asli unsurları olan PKK ile Barzani’yi, bütün dünyaya “insanlığı IŞİD vahşetinden kurtaran kahramanlar” olarak sunmak ve kabul ettirmekti.
2015 yılında savaşın, Erbil ve Kobani (Ayn-el Arap) önlerinde yoğunlaştığı günlerde, bütün dünyada tam da böyle bir kamuoyu oluşturulmuştu. Ondan sonra beklenen, “kahramanların” Batı’ya doğru yürüyerek denize ulaşmalarıydı.
Oyunu Türkiye bozdu. Fırat Kalkanı ve Zeytindalı Operasyonlarıyla koridor hayali Suriye çölüne gömüldü.
Atılması gereken adım
Bütün bu gelişmelerin sonunda, bugün IŞİD ve FETÖ eskisi gibi yoklar, PKK ise şu anda ABD’nin 15 radar askeri üssünün fiili desteği ile Suriye’nin dörtte birini kontrol ediyor. Kimi kaynaklarda 40 bin, kimi kaynaklarda 70 bin silahlı gücünün olduğu söyleniyor.
Ve hepsinden önemlisi ABD bütün gücüyle arkasında…
Onun için bütün bölge devletleri ve halkları için bugün en büyük tehlike Obama’nın “kara gücü”, Trump’ın “kahramanı” olan PKK-PYD-YPG’nin tasfiye edilmesidir.
ABD’nin bölücü örgüt aracılığıyla yarattığı tehdit, bugün Suriye’yi hedef almış görünüyor. Ama asıl hedefin Türkiye olduğunu görmemek için aptal olmak gerekir.
Tehdit belli, tehdidin kaynağı belli, tehdidin kimi, kimleri hedef aldığı da belli…
Vakit geçirmeden atılması gereken adım da bellidir.
Atılması gereken adım; Ankara ve Şam’ın gün geçirmeden elele vermesidir.
28 Eylül 2018