Mafya-Tarikat Sistemi

Yeraltı dünyasının (mafya) bilinen bir ismi, Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı. Bu gelişmenin yaşanmasında,  “özel af”la hapisten çıkan bir başka mafya lideriyle olan sorunların ve iktidar ortağının bu mafya liderinden yana ağırlığını koymasının rolünün olduğu yazıldı basın organlarında.

Yurtdışına çıkan mafya lideri, AKP iktidarıyla 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişiminden beri ihtilaflı olan bir Körfez ülkesinde yaşamaya başladı. Ve İçişleri Bakanı’nı doğrudan hedef alarak çeşitli ifşaatlarda bulundu. Daha sonra iktidarın söz konusu ülkeyle ilişkileri düzeltmesi, açıklamaların da sonunu getirdi.

Kendisiyle görüşen bir siyasetçiye; ‘AKP iktidarıyla ilgili olarak elinde bulunan tüm belgeleri iki ayrı ülkeye gönderdiğini ve kendisine bir şey olursa bunların kamuoyuna açıklanacağını’ duyurdu.

Burada önemli olan, bir suç örgütü liderinin iktidarla bu şekilde, nasıl olup da bu kadar içli dışlı olabildiğidir. Veya tersinden söylersek, iktidarın en önde gelen yetkililerinin yasadışı işlere bu kadar bulaşmış olmalarının ne anlama geldiğidir.

Bir başka örnek: 11 Ocak günü basında bir mafya liderinin adamları olduklarını söyleyen maskeli ve silahlı bir grup kameraya poz veriyor ve komşu bir ülkeye yönelik eylem için “reis”lerinden emir beklediklerini söylüyorlar.

Kim olduklarını gizlemiyorlar, pervasızlar, üzerlerine hiç kimsenin gelmeyeceğinden eminler.

Ülkü Ocaklarının eski Genel Başkanını Ankara’da öldüren kişilerin İstanbul’da uyuşturucu işi yapan bir çete olduğu, işin kendilerine ihale edildiği gerçeği ortaya çıkıyor. Ama daha çarpıcı olan çete üyelerini Ankara’ya getirenlerin özel harekât polisleri olması.

Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı görevlerinde bulunmuş kişinin, Azeri işadamının Bodrumdaki marinasına “çöktüğü” bir ülkedeyiz.

Ülkede son aylarda suç örgütü lideri ve elemanı olarak gündeme gelen veya yargı önüne çıkanların hemen hepsinin İçişleri Bakanı ile fotoğrafları var. Vb. vb.

Ama sadece bu örnekler bile artık nasıl bir ülkede yaşadığımızın fotoğrafını vermeye yeter.

Mafya, bugünün Türkiye’sinde hayatın her alanında var. Sahip olduğu ekonomik güç, iktidar makamlarıyla kurdukları ilişkiler, bu yasadışı varlığı; Türkiye’nin en önemli siyasi, ekonomik ve silahlı güçlerinden biri yapmış durumda.

Tarikat ve cemaatler üzerine fazla söze gerek yok. Mevcut iktidar bir tarikatlar koalisyonudur. Çeşitli bakanlıkların tarikatlar arasında parsellendiği, herkesin bildiği bir gerçek. Öte yandan ekmeğini dinden kazanan bir ruhban sınıfı, toplam nüfus içinde iç barışı tehdit edebilecek bir büyüklüğe ulaşmış durumda.

İktidarın koruması ve desteği ile önemli bir güce ulaşan Şeriat özlemcileri hemen her gün gösteriler düzenliyor, açıklamalar yapıyor ve kendileri gibi düşünmeyen, kendilerine tabi olmayanları tehdit edebiliyorlar. Maaşını devletten alan “hocalar”, Diyanet’in camilerinde açıkça laikliği yıkacaklarını ilan ediyorlar, Hilafet çağrıları yapıyorlar

Kısacası Türkiye’de bugün dört dörtlük bir “Mafya-Tarikat Sistemi” hakim durumdadır.

EMPERYALİST OPERASYON

Geldiğimiz yer,12 Eylül ile birlikte benimsenen neoliberal piyasa sisteminin Türkiye’yi getirdiği yerdir. ABD’nin “bizim oğlanları”nın 12 Eylül darbesiyle önce Özal eliyle uygulamaya koyduğu, son 20 yıl içinde ise AKP eliyle dolu dizgin uygulanan programın birinci amacı, Milli Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet devrimleriyle ortaya çıkan Devleti, bütün kurumlarıyla işlemez hale getirmek ve tasfiye etmekti. Özelleştirmelerle kamu ekonomisi yok edildi. Devletin bütün kurumları tarikatlar eliyle yozlaştırıldı.

Eğitim ve sağlık gibi milletin tümünü ilgilendiren kurumlar bir yandan özel sermayenin vurgun alanı haline dönüştürülerek halkın en temel hakları arasında olan parasız eğitim ve parasız sağlık hakkı yok edildi. Öte yandan özellikle bu iki alan tarikatlar ve cemaatlere peşkeş çekildi.

Eğitimin dincileştirilmesinin en önemli sonucu ise milleti bir arada tutan bağların tahrip edilmesi oldu. Dinci ideolojiyi benimseyenlerin, kendileri gibi inanmayanları düşman olarak görmesi ve hayat hakkı tanımaması, sokaktaki insanlar arasında en ufak bir anlaşmazlığın ölümlere varan kavgalarla bitmesi, karşılıklı saygı ve sevginin yok edilmesi, insanların birbirlerine kuşku ile bakması, hepsinden önemlisi AKP’nin, iktidarda kalmanın yolunu, toplumun yarısını diğer yarısına düşman etmekte görmesi vb. bütün bunlar şiddet kültürünü, bencilliği ve keyfiliği, toplumun ve devletin her yerine hakim kılmış durumdadır.

DEVRİM SORUNU

Bundan yarım yüzyıl kadar önce Mafya dendiği zaman, İstanbul’da bar ve pavyon dünyasındaki kabadayılar akla gelirdi. Halkın ezici çoğunluğunun dışında olduğu bir dünya… Aynı durum tarikatlar içinde geçerliydi. Yer altındaydılar ve son derece etkisiz konumlardaydılar.

Bugün durum değişmiştir. Mafya ve Tarikatlar, 2000’ler Türkiye’sinde hayatın her alanındadırlar ve son derece etkili konumlardadırlar.

Mafya’nın ve tarikatların etkili hale geldiği bir toplum sağlıklı bir toplum olma özelliğini kaybetmiştir. Elbette bu durum, Türkiye’nin iç dinamiklerinin gelişmesiyle doğal olarak ortaya çıkmadı. Atlantik sistemine dahil olan Türkiye, kendini emperyalist operasyonlara açık hale getirdi. 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri ile BOP projesi uyarınca hayata geçirilen planlar sonucunda Türkiye bu hale geldi.

Yani Mafya-Tarikat Sistemi bir emperyalist projedir ve adım adım hayata geçirilmiştir.

Herhangi bir ülkenin böyle bir sistem içinde yoluna devam etmesi mümkün değildir. Hele hele Türk Milleti gibi tarihi boyunca devlet ve imparatorluk geleneği olan bir milletin ise böyle bir sisteme tahammül etmesi düşünülemez.

Onun için geldiğimiz aşamada Türkiye’nin yüzyüze olduğu sorunların çözümü, bir sistem değişikliği sorunudur. Başka bir deyişle bir Devrim sorunudur.

Mafya-Tarikat sistemi yıkılacak ve Türkiye yeniden Cumhuriyet Devrimi rotasına girecek! Devlet ve toplum yapısı; bu Devrimin gereği olarak, yüzyıl öncesinde olduğu gibi kökten değişecektir. Türkiye’nin önünde başka bir çıkış yolu bulunmuyor.