Türk Ordusu’nu ve Vatan Partisini hedef alan Ergenekon tertibinde görev alan Hakim ve Savcılar şimdi yargı önündeler. Söz konusu kişiler, FETÖ örgütüne üye olmaktan Ağır Ceza Mahkemelerinde hesap veriyorlar. Aynı zamanda şu anda Yargıtay 8. Ceza Dairesinde görevi kötüye kullanmaktan dolayı da yargılanıyorlar.
Yargıtay 8. Dairede başlayan duruşmalara Ergenekon tertibinin hedef aldığı kişiler olarak katıldık. Ergenekon tertibinde yargılanan bir kişi olarak 22 Kasım günü Yargıtay 8. Dairesine yaptığım sunum aşağıdadır:
Yargıtay 8. Ceza Dairesi Başkanlığına
Sayın Yargıçlar,
19 Ağustos 2011 günü İstanbul’da sürdürülmekte olan Ergenekon tertibi kapsamında gözaltına alındım ve tutuklandım. Ergenekon Davası, artık şimdi işbaşında olan siyasi iktidar da dahil olmak üzere, hemen hemen herkesin gördüğü ve kabul ettiği üzere baştan sonra sahte belgeler ve yalancı tanıklar üzerine bina edilmişti. Atlantik ötesinden kurgulanmıştı ve hedef Türkiye idi.
Elbette kişi olarak zarar gördük. Ben 19 Ağustos 2011’den 12 Mart 2014 tarihine kadar tutuklu kaldım. Hürriyetimden mahrum edildim. Ailelerimiz mağdur edildi. Tutuklandığım tarihte İşçi Partisi’nin (Vatan Partisi) Genel Başkan Vekilliği görevini yürütüyordum. Tutuklanmamla birlikte görevlerimi yapmam engellendi.
Yargılanmamız sırasında hakkımızdaki iddiaların nasıl mesnetsiz olduğunu kanıtlarıyla ortaya koyduk. 23 Mayıs 2013 günü yaptığım savunmada Ergenekon tertibini 114 kanıtla anlattım. Savunmamı ekte değerlendirmenize sunuyorum.
Şahsıma yöneltilen suçlamalar bile başlıbaşına tertibi ortaya koymaya yeter. Emperyalistlerin Ermeni Soykırımı yalanına karşı Avrupa Başkentlerinde verdiğimiz mücadele suç olabilir mi?
Bir Siyasi Parti olarak yolsuzluklara karşı verdiğimiz mücadele suç olabilir mi?
Genel Başkan Vekili olarak Genel Başkanımla Parti faaliyetleri konusunda yaptığım yazışmalar suç olabilir mi?
Parti Genel Başkanının, yasalar çerçevesinde Parti örgütüne verdiği talimatlar, gizli örgütün kanıtı olabilir mi?
Tertibin asıl hedefi Türkiye’dir!
Sayın yargıçlar,
Ama Ergenekon tertibinde rol alanların, sorumlulukları olanların yol açtıkları mağduriyetler ele alınırken en önemsiz olanı, kişi olarak veya Parti olarak bizim yaşadıklarımızdır.
Tertibin Atlantik ötesinden planlandığını o zaman kanıtlarıyla ortaya koyduk. Aradan beş yıl geçtikten sonra bu gerçek şimdi çok daha net olarak görülmektedir.
ABD’nin bölgemize ilişkin hedeflerini göz önüne almadan Ergenekon tertibini açıklayamayız. Bu ülkenin, Türkiye’nin de içinde yer aldığı Batı Asya’ya ilişkin iki önemli hedefi bulunuyor. Birincisi; Irak ve Suriye’nin Kuzeyi ile Türkiye’nin Güneydoğusunu kapsayan alanda PKK ve Barzani’nin KDP’si gibi örgütleri kullanarak kukla Kürdistan’ı, daha doğru bir ifadeyle 2. İsrail’i hayata geçirmektir.
İkinci hedefi ise İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile birlikte Akdeniz’de, Kıbrıs’ın güneyinde bulunan zengin doğal gaz kaynaklarını kontrol etmektir.
Elbette Laik Demokratik Cumhuriyetle, kısacası Atatürk’le hesaplaşmadan ABD’nin bu iki konudaki hedeflerine ulaşması mümkün değildi.
Türkiye’nin son yıllardaki tarihi işte bu konularda yaşanan gelişmelerden, verilen mücadelelerden ibarettir. Ergenekon tertibi ve bu tertipte rol alanların sorumluluğu ancak bu gelişmelerle birlikte doğru olarak anlaşılabilir.
İki hedef: TSK ve Vatan Partisi
Sayın Yargıçlar,
Ergenekon tertibi iki kurumu hedef aldı: Türk Silahlı Kuvvetleri ve Vatan Partisi İşçi Partisi).
Öncelikle Türk Silahlı Kuvvetleri hedef alındı çünkü Türk Ordusu engelini aşmadan ABD’nin ne İkinci İsrail hedefine, ne de Ege ve Akdeniz’deki hedeflerine ulaşması mümkün değildi. Bu amaçla 3000 kadar subayımız soruşturuldu ve yüzlercesi tutuklandı. Tasfiye edilen yurtsever subayların yerine FETÖ’cü unsurlar dolduruldu.
Türk Ordusu’na yönelik saldırının yoğunlaşmasına bağlı olarak, terör örgütüne karşı mücadelenin yerini “açılım” politikası aldı. Güneydoğu, PKK terör örgütüne adeta terk edildi. Komşularımızla dostluk politikası yerini düşmanlığa bıraktı. Irak Devleti ile ilişkilerin yerini Barzani ile ilişkiler aldı. Bütün bunların sonucunda Barzani, Irak’ı parçalayabileceğini ve bağımsızlık ilan edebileceğini düşündü.
PKK ise Suriye’de ABD’nin yardımı ile ülkenin yaklaşık üçte birini kontrol eder noktaya geldi. ABD’nin PKK’yı kullanarak Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e kadar uzanacak bir koridor açma planı, Türkiye’nin ancak yüzlerce şehit vererek gerçekleştirdiği “Fırat Kalkanı” ve “Zeytin Dalı Operasyonları” ile önlenebildi.
Güneydoğu’nun PKK’dan kurtarılması ise bini aşkın şehit verilerek sağlandı. 2016 yılı başında Güneydoğu şehirlerinde yaşanan hendek savaşları herkesin hatırlarındadır.
Deniz kuvvetleri neden hedefteydi?
Ergenekon Tertibi Türk Ordusunun tamamını hedef aldı ama özellikle Deniz Kuvvetleri hedef tahtasına kondu. Deniz Kuvvetlerimizdeki Amirallerin yarısının tasfiye edilmesinin, hemen hepsinin tutuklanmasının nedenleri bugün daha iyi anlaşılıyor.
Ergenekon tertibi yıllarından başlayarak Yunanistan, daha öncesinde Türkiye’ye ait olan 16 kadar adacığı yasadışı olarak işgal etti. Daha önceki yıllarda Türkiye’nin sert tepkisi üzerine cesaret etmediği adımları attı. Egede petrol aramak, Akdeniz’de İsrail ile birlikte doğal gaz arama çalışmalarına başlamak, tek yanlı olarak Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmek gibi…
Son iki yılda ABD, İsrail ve Yunanistan’ın Akdeniz’de gerçekleştirdikleri ve Türkiye’yi hedef alan askeri deniz tatbikatları da bütün bu gelişmelerin sonucudur.
Yunanistan ve İsrail bütün bu adımları, Ergenekon ve Balyoz gibi tertip davaları ile Türk Ordusunu asli görevini yapamaz duruma düşürdükleri koşullarda attılar.
Vatan Partisi (İşçi Partisi)
Sayın yargıçlar,
Ergenekon tertibi ikinci olarak Vatan Partisi’ni (İşçi Partisi) hedef aldı. Çünkü daha en başından beri tertibi gören ve Türk milletini bu konuda uyarmaya, aydınlatmaya çalışan tek Parti idik. Tertibi planlayanlar ve yürütenler, Vatan Partisi etkisiz kılınırsa hedeflerine daha rahat ulaşabileceklerini düşündüler. Genel Başkanımız başta olmak üzere 36 yöneticimiz bundan dolayı hedef alındı.
Endişelerinde haksız değildiler. Vatan Partisi (İşçi Partisi) olarak en başından beri tertipçilere karşı kararlı bir mücadele yürüttük. Halkımızı aydınlattık. Hapishanelerde ve Türkiye’nin dört bir yanında yürüttüğümüz mücadele en sonunda yüzbinlerin, milyonların ayağa kalkması ve tertibin çökertilmesi ile başarıya ulaştı.
Türkiye’nin ödediği bedel
Sayın yargıçlar,
Ergenekon tertibi, başka bir açıdan ele alırsak, 15 Temmuz FETÖ darbesine giden yolun açılması için sahneye konmuştur.
Bugün özellikle Suriye’den Türkiye’ye yönelmeye devam eden tehdit, Ege ve Akdeniz’den kapımızı çalan savaş tehlikesi Ergenekon tertibinin meyveleridir.
Hemen hemen bütün devlet kurumlarında yuvalanan FETÖ terör örgütü, ülke ve millet olarak hala ödemeye devam ettiğimiz bir fatura olarak önümüze çıkmaya devam ediyor.
Geldiğimiz aşamada önemli olan Türkiye’ye yapılan bu kötülüklerin görülmesi ve siyasi görüşü ve inancı ne olursa olsun bütün yurttaşlarımızın bu tehditlere karşı Türkiye’yi savunmasıdır.
Kişisel olarak hiç kimsenin hapiste olmasından mutluluk duyacak insanlar değiliz. Geçmişte yapılan yanlışlar, atılan hatalı adımlar görülür ve bunun tersi yönde tavır alınırsa bizim açımızdan mesele biter.
Ama geçmişte Türkiye’ye karşı suç işleyenler, hala bu tutumlarında ısrar ediyorlarsa o zamanda Cumhuriyet yargısına düşen görev suçluları hak ettiği cezaya çarptırmaktır.
Saygılarımla.
26 Kasım 2018