Beklenen sonuç nihayet gerçekleşti. ABD Başkanı Trump Suriye’den çekileceklerini açıkladı.
Defalarca söyledik. Batı Asya’da ABD karşısında bir araya gelen güç, bu emperyalistin savaşmayı göze alamayacağı bir güçtür.
Türkiye, Rusya, İran, Suriye, Irak, Yemen ve Katar’ın oluşturduğu cephe, ABD’ye geri adım attırmıştır.
Elbette saydığımız ülkelerin yalnız olmadığını hatırlamakta yarar var. Söz konusu ülkelerin arkasında Şanghay İşbirliği Örgütü nezdinde neredeyse bütün bir Asya var.
BRICS ülkeleri de son zirvelerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı davet ederek aslında bir anlamda, Batı Asya’da yaşanan saflaşmada tavırlarının ne olduğunu eylemli olarak göstermiş oldular.
Avrupa’nın da son zamanlarda ABD’den uzaklaşmaya başladığını göz önüne alırsak; bir tarafta ABD, İsrail, Suudiler ve bazı Körfez Emirlikleri; karşısında ise neredeyse bütün Dünya’nın olduğu bir saflaşma ortaya çıktı.
Bu tablonun kaçınılmaz sonucu ABD’nin geri adım atmasıydı ve o geri adım atıldı.
Türkiye’nin rolü
Üzerinde düşünülmesi gereken en önemli nokta, Türkiye’nin aldığı tavır ve bu tavrın sonuçlarıdır.
Türkiye herhangi bir ülke değildir. 2014 sonrasında ABD’nin piyonları, FETÖ ve PKK üzerinden başlayan çatışma ve Türkiye’nin bu çatışmanın kaçınılmaz sonucu olarak Rusya ve İran üzerinden Asya’daki yerini almaya başlaması Dünya dengelerini, değiştirmiştir.
Dünyamız artık ABD’nin borusunun öttüğü Dünya değildir. Türkiye’nin de Asya güçleri ile birlikte saf tutması ABD’nin yan gözle bakamayacağı bir askeri gücün ortaya çıkmasına yol açmıştır. Üstelik Dünya ekonomisinin ağırlık merkezi artık Asya’da…
Gelişmekte olan ülkeler şu anda Dünya ekonomisinin motoru ve yakın zamanlara kadar “ezilen dünya” olarak adlandırılan ülkeler, şimdi “Gelişmekte olan Dünya”dır ve insanlığın umudunun ve geleceğinin temsilcisidir.
Türkiye’nin son yıllarda giderek daha net bir şekilde buradaki yerini alması, yeni Dünya’nın doğuşunu çabuklaştırıyor.
Türkiye, geçen yüzyılın başında olduğu gibi yeniden bir Devrim odağı haline geliyor.
PKK için yolun sonu
PKK, açısından yolun sonu göründü. 2015 sonrasında önce Türkiye’de hendeklere gömüldü.
Ardından Türkiye, İran ve Irak’ın işbirliği sonucu Irak’ta büyük bir darbe aldı. Barzani’nin Eylül 2017’de yaptığı bağımsızlık referandumunun ardından Bölge ülkeleri bir araya geldi. Barzani ve PKK unutamayacakları bir tokat yediler. Silahlarını bırakıp Kerkük’ten ve Musul civarından kaçtılar.
PKK’nın taraftarlarına moral vermek için kala kala elinde, ABD’nin koruması altında Suriye’nin kuzeyinde kontrol ettiği alanlar kaldı.
PKK, taraftarlarına bu süre içinde “Evet, Türkiye ve Irak’ta işler ters gitti, bazı mevzileri kaybettik ama bakın Suriye’de büyük zafer kazandık. ‘Rojava’da devletimizi kuruyoruz. Hele buradaki mevzimizi sağlamlaştıralım, döner kaybettiklerimizi yeniden kazanırız” propagandası yapıyordu.
Artık bu da bitiyor. Emperyalistlere piyonluk ederek komşularına, kardeşlerine, milletlerine ihanet edenler, yolun sonuna geldiler.
ABD, piyonlarını şimdi ortada bırakıyor. FETÖ, IŞİD veya PKK; bunların hepsi ABD’nin çıkarları için kullandığı piyonlardı. Kullanıldılar ve bir kenara atıldılar.
PKK’nın önünde silahlarını bırakmak ve teslim olmak dışında bir yol kalmamıştır.
Önümüzdeki yakın süreçte bunun da gerçekleştiğini göreceğiz.
Büyük Zafer
ABD’nin Suriye’den çekilmesi bu devlet açısından bir yenilgidir. Ama bizim taraftan bakıldığında ise büyük bir zafer kazanılmıştır.
Türkiye, 24 Temmuz 2015 tarihinde başlattığı; Hendek Savaşları, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla devam ettirdiği büyük mücadeleyi şimdi bu başarıyla taçlandırmıştır.
Suriye, altı yıldır sürdürdüğü ölüm kalım savaşında büyük bir zafer kazanmıştır.
Bu zafer aynı zamanda, şimdi ambargolarla sıkıştırılmak istenen İran’ın zaferidir. Yemen’de ABD destekli Suud haydutlarına karşı savaşanların zaferidir.
Ve elbette bu zafer Suriye savaşında Şam’ın yanında olan Rusya’nın da zaferidir.
ABD aslında bu yenilgiyle Batı Asya’dan çekiliyor. Ve bu açıdan bakıldığında kazanılan zafer, tüm insanlığındır.
Şam ile acil işbirliği
Şimdi yapılması gereken AKP Hükümeti’nin Beşar Esad düşmanlığını derhal bırakmasıdır.
Yaşanan bunca gelişmelerden sonra bile Recep Tayyip Erdoğan, Konya’da yaptığı konuşmada Suriye Cumhurbaşkanı’nın “bir milyon kişinin ölümünden sorumlu olduğunu” hala söyleyebiliyor. Ve “Bazılarının Beşar Essad’ı Suriye’nin başında tutma hevesinde olduklarını” söyleyerek İran ve Rusya’yı hedef alabiliyor.
Bu tavrın Türkiye’nin çıkarlarıyla ilgisi yoktur.
Mezhepçi düşmanlıklarla Türkiye yönetilemez. Veya geçmişteki vahim hatalarını ağır bir demir pranga olarak ayaklarında taşımakta inat edenler, Türkiye’nin geleceğine sağlıklı bir şekilde yürüyemezler.
Türkiye, milli çıkarlarıyla bağdaşmayan bu politikalara daha fazla tahammül edemez.
Ankara, Şam’a dostluk elini derhal uzatmalıdır.