Cumhurbaşkanı Erdoğan, 7 Ağustos 2019 Çarşamba günü Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenski ile yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında, “Türkiye, Kırım’ın yasadışı ilhakını tanımamıştır, tanımayacaktır!” dedi.
Sayın Erdoğan benzer açıklamaları daha önce de yapmıştı. Ama şunu söyleyelim: Bölgemizde son olarak yaşanan gelişmelerden sonra Kırım ile ilgili olarak sarf edilen bu sözler, 2015 Kasım’ında Suriye sınırında Rus uçağını düşürmekle eşdeğer bir yanlıştır.
ABD’nin başında olduğu Batı emperyalizmi, Sovyetler Birliği’ni parçaladıktan sonra, Rusya Federasyonu’nu da mümkün olduğu kadar “küçültme” operasyonu yürüttü. Bu amaçla özerk Müslüman Cumhuriyetlerdeki Selefi Cihadçı örgütler ile Ukrayna kullanıldı. Ukrayna’nın Rusya düşmanı faaliyetlere katılması, bu ülkedeki Rus nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerin Kiev’e isyanına yol açtı. Kırım’da da çoğunlukta olan Rus nüfus, gerçekleştirdiği referandumla Rusya Federasyonu’na katılma kararı aldı.
Ak Parti iktidarının bu gelişmeyi “yasadışı” olarak değerlendirmesinin Türkiye’nin milli çıkarlarıyla uzaktan yakından bir ilgisi bulunmuyor. Üstelik son dört yıl içinde Türkiye ile Rusya arasında stratejik düzlemde bir işbirliği durumu ortaya çıkmışken… Yapılan bu açıklama, Türkiye’nin dış politikasını baltalamaktan başka bir anlama gelmiyor.
Kırım olayında Türkiye bu tutumuyla Rusya’nın karşısında, ABD’nin yanında yer almıştır.
Rusya, ABD ve Türkiye
Son dört yıl içinde ne oldu, kısaca hatırlayalım: 2015 Kasım’ında Rus uçağı düşürüldü ve Türkiye-Rusya ilişkileri gerildi. Haziran 2016’da, Erdoğan’ın Putin’e özür mektubu göndermesiyle ilişkiler düzeltildi ve böylece Türkiye, 24 Ağustos 2016’da “Fırat Kalkanı Harekatı”na başladı. Rusya, Türkiye’yi destekledi.
Türkiye, Rusya ve İran’ın katılımcı olduğu Astana süreciyle Suriye’de inisiyatif ele alındı. Böylece, yaklaşık 160 yıldan bu yana ilk defa bölge ülkeleri, kendilerini ilgilendiren bir sorunu Batılı ülkeleri işin içine katmadan çözme yoluna gittiler. Tarihi bir gelişmedir ve Suriye’deki gelişmelerin kaderini belirlemiştir.
2017 Eylül’ünde Barzani’nin bağımsızlık referandumu girişimi; Türkiye, İran ve Irak’ın işbirliği ile bozguna uğratıldı. Rusya bu olayda da Türkiye’yi destekledi.
2018 yılındaki Zeytin Dalı Operasyonu’nda, İdlib’deki gelişmelerde ve Doğu Akdeniz’de büyüyen gerilimde de Rusya, Türkiye’nin yanında durdu.
Son olarak Batı İttifakı’ndan kaynaklanan askeri tehdide karşı Türkiye, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemini aldı. S-400 olayı, basit bir silah alımının ötesinde Türkiye’nin son dönemde yaptığı stratejik tercihin ve Asya’da konumlanış kararının sonucu olması bakımından önemlidir.
Aynı dönemde ABD ile ilişkiler cephesinde ise, yukarıda bahsettiğimiz gelişmelerin hepsinde Türkiye ve ABD cephe cepheye geldi.
ABD’nin Fırat’ın doğusunda kurduğu 20’ye yakın askeri üssün hedefi Türkiye’dir. Bu ülkenin PKK’ya, bölgede verdiği silahın hesabı artık tutulmuyor. Aylar önce en son 25 bin TIR silah verildiği söylenmişti. Sevkiyat devam ediyor.
Kısacası ABD’nin, Doğu Akdeniz ve Suriye üzerinden Türkiye’ye yönelttiği savaş tehdidi somuttur ve yakın geleceğin sorunudur.
İşte bu tablo içinde Kırım dolaysıyla Türkiye, yanında duran Rusya’ya cephe alıyor ve kendisini silahla tehdit eden ABD ile aynı politikayı dillendiriyor.
“Devlet aklı” bu tavrın neresinde?
Yanlış iliklenen düğme
Kırım konusunda bu gelişmenin yaşandığı gün, ABD ile Fırat’ın doğusunda “Güvenli Bölge” konusunda anlaşmaya varıldığı ve ortak çalışma grubunun birkaç gün içinde faaliyete geçeceği haberi geldi.
Hemen bu konuda ABD ile ilişkilerde son üç yıl içinde yaşadıklarımız akla geliyor. Türkiye, 24 Ağustos 2016 günü Fırat Kalkanı Operasyonuna başladı. Harekât sürüyorken 23 Kasım’da Erdoğan, “El Bab temizlendikten sonra sıra Münbiç’e gelecek” dedi. Şubat 2017’de Fırat kalkanı tamamlandı Türk Ordusu Menbiç’e doğru hareketlendi. ABD, “Bu sorunu görüşerek halledelim” dedi. Türkiye durdu.
Tam bir yıl sonra Türk ve ABD’li askerlerin Münbiç’te ortak devriye gezdikleri haberleri basında yer aldı. Bir buçuk yıl daha geçti. ABD ve PKK hala Menbiçte…
12 Aralık 2018’de Cumhurbaşkanı Erdoğan,“Birkaç gün içinde Fırat’ın Doğusuna operasyona başlıyoruz” dedi. Ardından ABD ile görüşmeler başladı. Ayın sonuna doğru Trump, “Suriye’den çekileceğiz” dedi. “Birkaç gün içinde giriyoruz” sözleri unutuldu ve ABD cenahından bu sefer; ‘IŞİD’le mücadele sürdüğü müddetçe Suriye’de Kürt müttefiklerimizle birlikte olacağız’ açıklamaları geldi.
Aradan sekiz ay geçti. Erdoğan bir kez daha; “Çok yakında Fırat’ın doğusuna operasyonu başlatacağız” dedi. ABD bu sefer en yetkili ağızlardan bu operasyona karşı olduğunu açıkladı. Ardından ABD’li heyetler “Güvenli Bölge” için peşpeşe Ankara’ya geldi ve anlaşmaya varıldığı açıklandı.
“Yeniden Asya açılımı”
Bütün bu anlattıklarımız, Kırım’dan Suriye’deki gelişmelere kadar büyük bir tutarsızlık, ne yaptığını bilememe durumunun olduğunu gösteriyor.
Sebep, Türkiye’nin Şam’a ilişkin yanlış politikasıdır. Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince diğer bütün düğmeler de yanlış ilikleniyor. Şam ile doğru ilişki, gömleğin ilk düğmesidir.
AKP, Suriye konusunda yaptığı vahim hataların tutsağı olmuştur. İdeolojik saplantıları, hatadan ders çıkarılmasını önlemektedir.
Oysa Suriye böyle yapmıyor. Sekiz yıllık iç savaştan en büyük zararı görmesine, yüz binlerce insanını kaybetmesine, ekonomik bakımdan büyük bir yıkıma uğramasına ve bütün bu gelişmelerdeki Türkiye’nin olumsuz rolünü bilmesine rağmen Şam yönetimi, Ankara’nın dış politikasında son yıllarda yaşanan değişmeleri memnunlukla karşılıyor ve el sıkışarak Türkiye ile ilişkilerinde yeni bir sayfa açmaya hazır olduğunu söylüyor.
Doğru tutum budur. Türkiye’nin yapması gereken de budur.
Türkiye, daha iki gün önce Dışişleri Bakanı sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun ağzından “Yeniden Asya açılımı”nı başlattıklarını açıkladı.
“Yeniden Asya açılımı”nın en önemli ayağı Şam ile el sıkışmaktır.
Ve de bilinmelidir ki Kırım’da, ABD’nin yanında durarak “Yeniden Asya açılımı” olmaz.
Bütün okuyucularımızın Bayramını kutlar, sağlık ve esenlikler dilerim.