Ahmet Davutoğlu nihayet Partisini kurdu. Kuruluş manifestosunda, Gelecek Partisi’nin neden kurulduğunu açıkladı.
Manifestodaki bütün süslü ve gerçekte hiçbir değeri olmayan laflar ayıklandıktan sonra geride kalan ve gerçekten bir anlam taşıyan mesajlar şunlardır:
-ABD ile ilişkileri düzelteceğiz.
-NATO’ya ve Avrupa Birliği hedefine bağlıyız.
-Serbest piyasa sisteminin önündeki engelleri kaldıracağız. Yabancı sermayenin güvenle gelip yatırım yapmasının koşullarını yaratacağız.
-Anadilin eğitimde ve sosyal hayatta öğretilmesini ve kullanımını sağlayacağız.
-Eşit vatandaşlığı gerçekleştireceğiz.
-Ve yeni bir anayasa ile Cumhurbaşkanlığı sisteminin yerine Parlamenter sistemin yeniden ikame edilmesi için çalışacağız.
Deklarasyonla, kime ne söyledi?
Bu mesajlar ile birlikte aslında, “birlikte hareket edeceğiz” denilen merkezler ve
Partiler şunlardır:
– ‘ABD’ye, ‘Türkiye ile son yıllarda bozulan ilişkilerinizi ben düzelteceğim’ denilmektedir. Serbest piyasanın gereklerinin yapılacağı, küresel sermayenin yatırım yapmasının önündeki engellerin temizleneceği, NATO’ya ve AB’ye bağlı kalınacağı vb. sözlerinin muhatabı ABD ve AB’dir.
– “Anadilinde eğitim” ve “eşit vatandaşlık” vaatlerinin esas muhatabı ise PKK’dır. İki talep de bilindiği üzere yıllardan beri PKK ve onun yasal partisi HDP tarafından da dillendiriliyor.
Anadilin öğrenilmesi açısından Türkiye’de uzun zamandır bir sorun yok. Anadilinde eğitim ise başka bir konudur. Kürt asıllı yurttaşlarımızın bu konuda bir talebi de yok.
“Eşit vatandaşlık” ile kastedilen, etnik ve dinsel kimlikler arasında eşitliktir. Böyle bir düzenleme Ortaçağ hukukunun geri getirilmesi, toplumumuzun etnik ve dinsel ayrımlar temelinde parçalanması anlamına gelir.
Onun içindir ki bu talep, arkamızda kalan neo liberal gericilik döneminde emperyalist merkezler ile onların güdümündeki bölücü ve gerici hareketlerin talebi olagelmiştir.
Üçüncü olarak Cumhurbaşkanlığı sistemi konusunda, iki sene önce savunduğu görüşlerden 180 derece çark ederek parlamenter sistemi savunması ise; “Millet İttifakı”nın CHP, İyi Parti ve Saadet gibi bileşenlerine verilen mesajdır.
İlk yapılacak seçimde kiminle birlikte hareket edeceği konusunda bugünden yapılan bir başvurudur. Ve aslında bu da, ABD’nin Türkiye için önümüzdeki dönem düşündüğü alternatif iktidar senaryosunun gereğidir.
Neler yaptı?
Bu Deklarasyon’da dile getirilen görüşler, Ahmet Davutoğlu’nun 2017 yılına kadar AKP iktidarında en sorumlu görevlerde bulunduğu yıllarda, uygulanmasından birinci derecede sorumlu olduğu pratiklerle uyumludur.
Aslında Davutoğlu daha 2000’li yılların başında yayınladığı “Stratejik Derinlik” adlı kitabında nasıl bir misyonun temsilcisi olarak görevlere talip olacağını açıklamıştı.
Söz konusu kitapta; ABD’nin başında olduğu dünya sisteminin kazandığı, Türkiye gibi ülkelere ise bu dünya sistemi içinde bölgesel düzeyde etkin olma görevinin düştüğü ve böyle bir politika izlenmesi gerektiği savunuluyordu.
Sonraki yıllarda AKP’nin en yetkili ağızları tarafından dile getirilen “BOP eşbaşkanlığı” türünden görüşler, Davutoğlu’nun bu “Stratejik Derinlik” olarak ifade ettiği yaklaşımına uygundu.
Davutoğlu da daha sonra, Dışişleri Bakanı ve Başbakan olarak bu görüşlerini doğrudan uygulama olanağı buldu.
– Başından beri Ergenekon tertibinin arkasında durdu. Öyle ki, tertip bozulup Silivri duvarları yıkıldıktan sonra bile “Ergenekon vardır” diyerek, Türk Ordusu’nu ve Türkiye’nin yurtsever devrimci birikimini hedef alan bu FETÖ tertibinin arkasındaki asli isimlerden biri olduğunu itiraf etmiş oldu.
– Davutoğlu, Barzani, Salih Müslim ve APO gibi bölücülüğün lider isimlerinin baş tacı edildiği “Kürt açılımı”nın mimarlığını yaptı. Bugün savaşmakta olduğumuz Salih Müslim, bütün masrafları karşılanarak Ankara’da ağırlandı.
– Libya’nın meşru hükümetinin yıkılması ve ülkenin iç savaşa sürüklenip arkasından fiili bölünmeye uğradığı operasyonda doğrudan görev aldı. İç savaş sırasında özel uçakla Bingazi’ye gitti ve isyancılara 300 milyon dolar verdiğini kendisi söyledi.
– Suriye’nin iç savaşa sürüklenmesinde aktif rol aldı.
– Mısır – Türkiye ilişkilerinin bozulması da Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı döneminde oldu. Akdeniz’de bugün yaşanan ve Türkiye açısından hayati önem taşıyan anlaşmazlıkta, Mısır’ın bugün Türkiye’nin yanında değil de ABD – İsrail cephesinde olmasının da esas sorumlusudur.
– 24 Kasım 2015’te Hatay’da Suriye sınırında bir Rus uçağının düşürülmesi emrini bizzat kendisinin verdiğini itiraf etti. Amaç Türkiye Rusya ilişkilerini dinamitleyerek, ABD’nin bu ülkede o gün hayata geçirmek için düğmeye bastığı “ABD – İsrail Koridoru”nun önünü açmaktı.
– Erdoğan’a operasyon, Davutoğlu’nun FETÖ adına AKP’deki iktidar makamını kullanarak yapmak istediği son operasyon oldu ama başaramadı.
Bu liste uzatılabilir. Ama bütün bunlar Davutoğlu’nun yeniden siyaset sahnesine çıkarken yayınladığı deklarasyonda açıkça yazmadığı ama eline fırsat geçerse gerçekte neler yapacağının kanıtlarıdır.
Beklenen görev
Davutoğlu’nun bir şansı var mı? Mümkün değil. Gerçi onu siyaset sahnesine yeniden sürenler de ondan böyle bir başarı beklemiyorlar.
Gelecek Partisi, ABD’nin düşündüğü iktidar projesinin hayata geçirilmesinde az da olsa karşı cepheden bir şeyler koparırsa başarılı olmuş olacak.
Kısacası Davutoğlu’na; ABD’nin alternatif iktidar projesinde eksik olan ayağı tamamlama görevi verilmiştir. Ondan beklenen budur.