24 Ocak gecesi Elazığ Sivrice’de meydana gelen deprem, Türkiye açısından yaklaşan İstanbul depremi öncesinde, ister “ilahi”, ister “doğa”nın deyin, artık kapımızda olan tehlike açısından bir erken uyarı değerindedir. Derhal gereği yapılmalıdır.
Aslında Depremin 6.8 büyüklüğünde gerçekleşmesi, hem Elazığ hem Türkiye açısından bir “şans” olmuştur. Deprem örneğin 0.2 derece daha fazla bir büyüklükte, yani 7 şiddetinde gerçekleşmiş olsaydı, biz şimdi binlerce ölüden bahsediyor olacaktık.
10 ay öncesinde yaptığımız uyarı
28 Mart yerel seçimlerinde Vatan Partisi’nden Elazığ Belediye Başkan adayı idim. Yerel Harput TV ile yaptığım söyleşide konu ile ilgili olarak özetle şöyle konuştum:
“Elazığ şehir merkezine 25 kilometre uzaklıktaki Hazar gölünden, birinci derece deprem fay hattı geçmektedir. Eski valilik binasını merkez alarak 700 -800 metre yarıçaplı bir daire çizdiğimizde, içinde kalan alanda yer alan binalar, bundan 60 – 70 yıl önce yapılmış, depreme dayanıklılık ölçütü gözetilmeden inşa edilmiş binalardır. Ayrıca bu alanda sokakların genişliği 6-7 metre kadardır ve 7 şiddetinde bir deprem olduğunda birbirlerinin üzerine yıkılacak binaların altında kalan vatandaşlara ulaşmak bile mümkün olmayacaktır. Yapılacak iş öncelikle sözünü ettiğimiz alanda yer alan bütün binaları tümüyle yıkmak ve yeniden inşa etmektir. Belediye bu yeniden inşanın öncülüğünü yapmalıdır. Ama elbette Hükümet ile işbirliği yaparak. Kâr amacı gütmeden kamu eliyle bir kentsel dönüşümü gerçekleştirmek, Elazığ’da yapılması gereken ilk iş olmalıdır.”
YouTube’da hala bulunan video filminin 3. ve 5. dakikaları arasındaki bölümünde konu ile ilgili söylediklerimiz dinlenebilir.
O zaman uyarısını yaptığımız felaket şimdi gerçekleşti. Başta da belirttiğim gibi beklenen depremin 6.8 büyüklüğünde gerçekleşmesi bir şanstır. Türkiye şimdi bu “şansı” değerlendirmek durumundadır.
İstanbul depremi
Konunun bütün uzmanları beklenen Marmara depreminin “elinin kulağında” olduğu uyarısını yapıyor. Beklenen depreme karşı gereken hazırlığın yapılmadığı da bir gerçektir.
Yerel seçimlerde benim Elazığ için yaptığım uyarıyı, Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak arkadaşım Mustafa İlker Yücel İstanbul depremi dolayısıyla yaptı. Kamuoyuna açıkladığı “Kırmızı İstanbul” projesi ile acilen alınması gereken tedbirleri tek tek sıraladı.
Deyim yerindeyse Hükümet, bu depreme karşı hazırlığı, önünde bulunan en önemli işler listesine koymalı ve derhal harekete geçmelidir. İstanbul gibi yakın çevresiyle birlikte nüfusu 20 milyona dayanmış olan bir kentte, devletin bütün olanakları seferber edilmeden gereken hazırlığın yapılamayacağı açıktır.
Zaman dardır ve Türkiye’nin kaynakları sınırlıdır. Durum böyle iken, o sınırlı kaynakları, “Kanal İstanbul” gibi hiç de zorunlu olmayan hatta çok sayıda uzmanın değerlendirmesine göre ekonomik açıdan olsun, Türkiye’nin Montrö Anlaşması ile sağlanan güvenliği bakımından olsun, artık altından kalkılamayacak bir noktaya gelmiş şehirleşme sorunundan olsun ve Karadeniz ile Marmara denizinin su dengesi açısından olsun; fayda değil zarar getireceği açıktır.
İki ihtimal
Bütün bunların hepsini bir kenara bırakalım:
İktidar kendisine şu soruyu sormalıdır: Muhtemel bir İstanbul depreminde gereken önlemlerin alınmadığı durumda yitireceğimiz 10 binlerce vatandaşın hayatından daha değerli hangi yatırım olabilir?
Hangisi daha önemlidir ve bir iktidara daha fazla prestij kazandırabilir?
Kanal İstanbul’u tamamlamış ama muhtemel bir depremde yıkılmış ve on binlerce yurttaşını kaybetmiş bir İstanbul tablosu mu;
Yoksa Kanal İstanbul’u yapmamış ama beklenen deprem gerçekleşmesine rağmen yıkılmamış, şimdi Japonya’da sık sık tanık olduğumuz gibi 7 şiddetinin üzerindeki bir depremde bile hiçbir vatandaşının burnunun kanamadığı bir İstanbul manzarası mı?
Hiç kimsenin şüphesi olmasın; ikinci ihtimalin gerçekleşmesi durumu, bir İktidar için hiçbir başka yatırımla kıyaslanamayacak kadar büyük bir prestij nedeni olacaktır.
Birinci ihtimalin gerçekleşmesi durumunda ise o şehir yıkıntılarının altında sadece İstanbullular kalmış olmayacak, o duruma yol açan iktidarın kendisi de kalacaktır.
Elazığ depreminden alınması gereken en büyük ders budur.