İnsanlık tarihinde, dünyanın neresinde olursa olsun yaşayan herkesi doğrudan ve bu ölçüde ilgilendiren bir olay ilk defa yaşanıyor. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın adı “Dünya Savaşı” idi ama gerçekte dünyanın çok sayda ülkesi ve bölgesi savaşı doğrudan yaşamadı, hatta yeryüzünün kimi bölgelerinde savaşın, uzaktan gelen bir “haber” olmanın ötesinde bir anlamı olmadı. Önceki yüzyıllarda gerçekleşen veba, kolera, “İspanyol gribi” benzeri salgınlardan; Amerika, Avustralya ve Afrika’nın büyük çoğunluğunun haberi bile yoktu.
İlk salgın haberlerinin duyurulmasının üzerinden daha üç ay bile geçmiş değil. Ama yeryüzünde salgının ulaşmadığı ülke yok gibi. Avrupa’da hayat neredeyse durmuş vaziyette. Amerika, deyim yerindeyse panik içinde. Asya, Afrika ve Avustralya’nın bütün ülkelerinde ise, daha bugünden ekonomik ve sosyal hayat, derinden etkilenmiş durumda.
Buradan hemen şu sonuca varmak mümkündür: Koronavirüs salgını, bütün dünyanın, adeta büyük bir köy haline geldiğinin gerçeğini, çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdi. Hiç kimse salgının dışında değil. Hiç kimse kendini dünyanın geri kalanından yalıtarak soruna çözüm bulamaz.
Kapitalizmle birlikte bir tek dünya pazarı oluştu. 16. yüzyıl sonrasında dünyanın neresinde olursa olsun halklar, o tek pazarın, bir şekilde üreticisi ve tüketicisi oldular. Emperyalizmle birlikte ise kapitalizm, sermaye ihracı yoluyla dünyanın her tarafında üretim ilişkilerini değiştirdi ve “tek bir dünya ekonomisi” oluştu. Böylece dünyanın hiçbir yerinde hiçbir önemli sorun, artık sadece o ülkenin sınırları içinde çözülme olanağına sahip olmaktan çıktı. Bu genel doğru 20. yüzyılın başında tespit edildi ve bugüne kadar yaşanan bütün gelişmelerle birlikte tekrar tekrar doğrulandı.
Bu bakımdan Koronavirüs olayı kimsenin bilmediği bir gerçeği ortaya çıkarmış değil. Ama herkesin bildiği bir gerçeğin bu kadar çarpıcı bir şekilde gözler önüne serilmiş olması ilk defa oluyor.
Coronavirüs salgını ile birlikte ülkelerin içlerine kapanacaklarını, dar milliyetçiliğin gelişeceğini söyleyenler fena halde yanılıyorlar. Böyle söyleyenler, salgına ABD başta olmak üzere Batılı kapitalist ülkelerin ilk başta verdikleri tepkilerden hareket ediyorlar. Gerçekten de ABD, Almanya ve İngiltere gibi ülkelerin, salgına ilk tepkileri kabaca, maddi olanaklarını kendilerine saklayacaklarını ilan etmeleri şeklinde oldu. Salgına karşı mücadelede kullanılacak ilaç ve diğer malzemelerin dış ülkelere gönderilmesini yasakladılar vb.
Böylece gerçi, ABD daha önceden de kendi içine kapanmak sinyalleri vermişti ama salgına karşı önde gelen kapitalist ülkelerle birlikte sergiledikleri tavırla, “neoliberal küreselleşme”nin ipini kendi elleriyle çekmiş oldular.
Yükselen ve çöken
Evet, dünyamız bugün yaşanan salgının da gösterdiği üzere, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar küreselleşmiş durumdadır. Salgından kurtulmanın yolu da ABD ve İngiltere’nin yaptığı gibi kendi içine kapanmak değil, tam tersine bütün insanlığın, tarihin hiçbir döneminde görülmedik ölçüde birbirine yardım etmesindedir.
Bu gerçek, hem tek tek her bir ülkenin kendi içine bakıldığı zaman da görülebilir; hem de dünya çapında ülkelerin ve milletlerin kendi aralarında yardımlaşma doğrultusunda attığı adımlara bakılarak da anlaşılabilir.
Tek tek ülkelerin içinde salgının zorunlu olarak evlerine kapattığı insanlar, şimdi birbirleri ile daha fazla ilgililer. Akşamları balkonlardan ve pencerelerden sarkan insanların müzikle, alkışla vb. dışa vurdukları dayanışma mesajları, dostluğun, kardeşliğin, birliğin, birlikte mücadele etme iradesinin dışavurumudur. Kapitalizmin kendisine yabancılaştırdığı insan, aslına dönüyor.
Çin, Küba, Rusya, Türkiye gibi ülkelerden, salgının vurduğu ülkelere uzanan yardım eli, aslında bütün insanlığa bugün giderek daha fazla hakim olan duyguyu gösteriyor. Gelişecek olan da budur. (Türkiye, salgının başlangıcında Wuhan’a yardım malzemesi gönderdi ve ihtiyacı olan ülkelere salgınla mücadelede kullanılan tanı kitleri, maske vb. araçları gönderecek olanaklara sahip olduğunu açıkladı.)
Buradan hareketle bireycilik, daha fazla kâr elde etme, sömürü ve baskıya dayanan emperyalist küreselleşmenin iflas ettiğini görüyoruz. Ama buna karşılık elbirliği, dayanışma, karşılıkla yarar, baskı ve sömürüye karşı çıkma gibi ilkeler üzerinde yükselen “yeni tip küreselleşmeciliğin” ise bütün dünyada hakim duruma geçmekte olduğunu söyleyebiliriz.
“Nemrut”un sonu
Nemrut, halkına zulüm eden, İbrahim peygamberi ateşlerde yakmak isteyen, “Allah’a meydan okuyan” zalim bir hükümdardır. Ama en sonunda “bir sivrisinek burnundan içeri girer, beynine yerleşir” ve dayanılmaz ve sürekli bir acıya sebep olur. Nemrut acıdan kurtulmak için başını duvarlara vura vura sonunda kendini öldürür.
“Nemrut’u bir sivrisinek öldürdü, Firavun’un sarayını bir karınca yıktı” sözüyle, bir anlamda bardağı taşıran son damlanın oynadığı “rol” anlatılmaktadır.
Tarihteki büyük değişimler, binlerce denecek küçük küçük gelişmenin yarattığı birikimin uygun zaman geldiğinde bir vesileyle devrimsel bir gelişmeye yol açması, başka deyişle nicel gelişmenin bir noktadan sonra niteliksel bir sıçramayla sonuçlanması ile gerçekleşmiştir.
Amiral Cem Gürdeniz Aydınlık gazetesinde 22 Mart günü yayınlanan yazısında, ‘Coronavirüs salgının, jeopolitik fay hatlarının kırılmasında Westpahlia anlaşması, Fransız Devrimi ya da 1956 krizi kadar etkili olacağını’ yazdı.
Tamamen doğru, hatta daha da fazlası olacak. İki sistem; kapitalist serbest piyasa sistemi ile halkı en başa koyan halkçı-devletçi sistem, bireycilik ve toplumculuk, özel çıkar ve kamu çıkarı, liberalizm ve hümanizm; özel çıkar için doğaya müdahale etme programı ile kamu çıkarı adına insan doğa ilişkilerini düzenleme programı: vb. vb. şimdi bütün insanlığın önünde nihai bir sınava çıkmış durumdalar. İnsanlık bu sınavdan tarihi bir karar vererek çıkacak.
Coronavirüs sonrasında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! “Sivrisinek Nemrut’un burnundan içeri girmiş” durumdadır.