Devrimci kişi, örgütlü insandır. İstifa ederek örgütsüzlüğü seçen kişi, aynı zamanda devrimcilikten de vazgeçmiş oluyor. Bundan dolayı hiçbir durumda ve hiçbir nedenle örgütsüzlüğü savunmak mümkün değildir.
Örgütsüzlük mevzisinden yapılan eleştirinin de kıymeti harbiyesi yoktur. Mücadele dışı kalınarak, mücadele mevzisinde kalanlara yapılan “eleştiri”, hariçten gazel okumaktır ve ciddiye alınamaz.
Örgütsüzlük tercihi yapan kişi, kendi vicdanında davranışını haklı kılmak için, terk ettiği Partisinin her alanda başarısız olmasının pususuna yatar. En ufak bir yanlışı Partisine saldırmak için değerlendirir. Çünkü Parti ne kadar başarısız olursa kendisi o kadar rahatlayacaktır. Son zamanlarda sosyal medyada dolaşan kimi eleştirilerin sahiplerinin böyle bir ruh hali ve tavır içine girdiğini görüyoruz.
Bu tavır en büyük zararı bizzat o tavrın sahibine verir.
Bir devrimci ancak bulunduğu yerden daha doğru bir seçeneğin varlığı durumunda Partisinden istifa eder. Veya Partisinin, o daha doğru seçenek ile birleşmesinin mücadelesini verir. Veya bulunduğu örgüt artık ülkenin devrimci çözüm ihtiyacına cevap vermiyorsa yeni bir örgütün kuruluşu için kolları sıvar. Bu konuda olumlu örnek Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Atatürk, Şam’da Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin kuruluşuna önderlik etti. Daha sonra Selanik’te aynı ideoloji ve programı savunan ve daha fazla kitleselleşmiş İttihat ve Terakki ile karşılaşmasının ardından, hiç tereddüt etmeden kendi örgütünün bu yeni Partiye katılmasını sağladı.
1918 sonrasında ise İttihat Terakki liderleri yurt dışına çıktıktan ve Cemiyet yeni bir isim altında yoluna devam kararı aldığında ise bu Parti ile yola devam etmenin ve milleti birleştirmenin mümkün olmadığını gördü. Yeni bir Partinin, Anadolu ve Rumeli Müdaafai Hukuk Cemiyeti’nin kuruluşuna önderlik etti.
Yani Atatürk her daim örgütlü idi. Her zaman “örgüt” mevzisinden konuştu. Tarihimizin en büyük devrimci hareketinin başarıya ulaşmasında, bu tavrın tayin edici bir rolü oldu. Bizim de örnek alacağımız tavır, bu tavırdır.
Çağımızda devrimci bir parti olmanın en başta gelen şartı, kararlı anti emperyalist duruştur. Bu “şart” Türkiye’nin; Doğu’da, Kuzey Irak’ta, Suriye’de ve Doğu Akdeniz’de başını ABD ile İsrail’in çektiği emperyalist saldırganlık ile cephe cepheye geldiği koşullarda özellikle önem kazanmıştır. Emperyalizme karşı aynı mücadele, borçlanma ekonomisinin tasfiye edilip milli bir ekonominin inşa edilmesi alanında da görülmektedir.
Bütün bu konularda net tavra sahip olan ve doğru politikaları savunan biricik Parti Vatan Partisi’dir. Diğer bütün konulardaki politika ve duruşlar ise ikincil öneme sahiptir, belirleyici değildir.
Vatan Partisi, son 60 yılın devrimci mücadelesinin ortaya çıkardığı biricik devrimci seçenektir. Devrimci seçenekler, mücadele alanlarında ve tarih içinde ortaya çıkar. 1968 devrimci gençlik hareketi, 1970’lerdeki işçi ve köylü mücadeleleri, bağımsızlık eylemleri, 12 Mart ve 12 Eylül Amerikancı darbelerine karşı her alanda verilen mücadele, 1989 Bahar eylemleri, 90’lı yıllar boyunca süren emekçi mücadeleleri, 28 Şubat sürecinde “Cumhuriyet Devrimleri Uygulansın Kampanyası”, 2000’lerle birlikte “Türkiye’de Türk Lirası Türk Bayrağı”, “Hortumcunun Malına El Konsun”, “Türkiye’nin Savunması Kıbrıs’tan Başlar” kampanyaları, Türkiye’de ve Avrupa’da yürütülen “Ermeni Soykırımı Emperyalist ve Tarihsel Bir Yalandır” kampanyası, Ergenekon tertibine ve Fethullahçı Gladyo’ya karşı verilen mücadele, 2005 – 2015 yılları arasında halk hareketinin fiilen önderi olma ve 2015 sonrasında ABD’nin Türkiye’deki uzantıları olan Fethullahçı Gladyo ile PKK’ya karşı yürütülen Vatan Savaşı’nda doğru mevzilenme…
İşte “Devrimci seçeneği” 60 yılın bu mücadelesi ortaya çıkardı. Türkiye’yi devrime götürecek olan da bu mücadelelerin ortaya çıkardığı birikimdir. Bu birikimi bugün Vatan Partisi temsil ediyor.
Onun için Vatan Partisi’nin dışında kalınarak yapılacak bir devrimcilik yoktur. Öncü Parti kendi içinde de yanlışa karşı mücadeleyi sürdürür. Bu da devrimci mücadelenin temel kurallarından biridir.
Ama dışarıdan, “örgütsüzlük mevzisinden” verilecek bir mücadele olamaz.