Cumhurbaşkanı Erdoğan 19 Ekim 2020 günü İbni Haldun Üniversitesi’nin yerleşkesinin açılış töreninde son derece önemli bir konuşma yaptı. “Tek tek bireylerden başlayarak toplumun tamamına ve oradan insanlığın tamamına uzanan fikri iktidar yolu gerçekten zor ve zahmetli bir süreçtir” dedikten sonra özetle; ‘yetişmiş insan gücü açısından bizi tatmin edecek bir seviyeye henüz ulaşamadık. Medeniyet tasavvurumuzu hayata geçiremiyoruz. Medyamız en modern alt yapıya sahip ama sesimizi ve nefesimizi yeterince yansıtamıyor. İlimde, kültürde, sanatta hep benzer sıkıntılarla karşı karşıyayız. İşte bunun için fikri iktidarımızı hala tesis edemediğimiz kanaatindeyim” diyerek önemli bir itirafta bulundu.
Sayın Erdoğan bu sözleri 19 yıllık iktidarlarının ardından söylemektedir. Bu 19 yıl boyunca Mecliste çoğunluğu hep elinde bulundurmuş, (üstelik Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile birlikte iktidarın, yürütme gücünü iyice kuvvetlendirdiği de bir başka gerçektir) istediği yasal düzenlemeyi yapmış, eğitim sistemini baştan aşağı değiştirmiş, toplumda ideolojik hakimiyetinin araçları olarak gördüğü İmam Hatip Liselerinin sayısını ihtiyacın çok çok üzerine çıkarmış, yüzün üzerinde ilahiyat fakültesi açmış, devletin çeşitli kademelerinde İmam Hatip ve İlahiyat mezunlarını görevlendirmede öncelik tanımış, İmam Hatip dışında kalan eğitim kurumlarını İmam Hatiplere benzetme yönünde önemli adımlar atmış, basının büyük çoğunluğunu Osmanlı da dahil olmak üzere Türkiye tarihinde görülmedik ölçüde kontrol altına almış ve bütün bunları desteklemek anlamında ülke zenginliklerini kontrol ve dağıtım mekanizmasının başında olmuş vb. vb. ve hala “fikri iktidarımızı kurmadık” diyor.
Bu durum tespiti son derece önemlidir ve üzerinde fazlasıyla durulmasını hak etmektedir.
Atatürk’ün “fikri iktidarı”
Konunun daha kolay anlaşılması açısından yakın tarihimizde ülke olarak yaşadığımız başka bir iktidar dönemini hatırlayalım:. Atatürk’ün iktidar dönemi 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla başlar. Vefat ettiği 10 Kasım 1938’de de biter. Yani 18 yıl. AKP’nin iktidar döneminden daha az.
Atatürk’ün bu 18 yıl içinde fikri iktidarını kuramadığı söylenebilir mi? Tam tersine “fikri iktidarını” öylesine güçlü bir şekilde kurdu ki etkileri, “tüm dünyaya”, “tüm insanlığa” yayıldı.
Çin gibi bir ülkede Atatürk ders konusu olarak anlatılıyorsa, Avustralya’dan Küba’ya meydanları Atatürk heykeli süslüyorsa, UNESCO tarihinde ilk defa bir yılı, bir devlet başkanına atfen, “Atatürk yılı” ilan ediyorsa, bu söz konusu “fikri iktidarın” uluslararası boyutunu gösterir.
Kendi ülkemize dönelim: Aradan yüzyıl geçti. Yüzyıl sonrasının Türkiye’sine yön veren fikirler hala Mustafa Kemal Atatürk’ün fikirleridir. 15 Temmuz 2016 gecesinin sabahında AKP binasına boydan boya Atatürk posterini asmak ihtiyacını duyanlar, aslında toplumda hala egemen olan o “fikri iktidar”dan güç almak istemişlerdi.
Üstelik Atatürk zamanında basın hiçbir zaman şimdi olduğu gibi iktidarın kontrolü altında değildi.
Toplumda okuryazarlık oranı harf devriminin yapıldığı 1928 yılında yüzde 10’un altındaydı. Sonrasında da olumlu gelişmelere rağmen toplumun hala önemli bir kesimi okur yazar olamamıştı. Bugünkü gibi 200 üniversite değil, sadece bir tek üniversite vardı. Ankara’da bulunan bazı yüksek okulların üniversite haline getirilmesinin tarihi ise 1946’dır. İşte bu koşullarda Atatürk, yüzyıl sonra bile hükmünü yürüten bir “fikri iktidar” kurmuştur.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, bir yandan Batı’dan gelen neo liberal, bireyci, yoz ideolojik saldırı, öte yandan gene Batı’nın desteği ve yönlendirmesiyle yeniden canlandırılan tarikat ve cemaatlerin toplum içinde Ortaçağ ideolojisini hakim kılma yönündeki çabaları bu “fikri iktidarın” toplumumuz içindeki hakimiyetini kırmaya yetmemiştir.
İşte bu “fikri iktidarın” gerçekleşmesinin nedenlerini üç madde halinde özetleyebiliriz:
Birincisi, Atatürk’ün meşhur “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözünde ifadesini bulan yaklaşımdır. Yani hurafeleri, dogmaları değil, bilimi hayatın her alanında rehber kabul etmek!
İkincisi, emperyalizme karşı tam bağımsızlığı ve halkı “efendi” yapmak hedefini esas alan bir programı uygulamak….
Üçüncüsü, en başından en sonuna kadar istikrarlı bir şekilde bu programa sadık kalmak…
Bu tespitlerden sonra eldeki bütün avantajlara rağmen Ak Parti’nin fikri iktidarını neden kuramadığını da anlayabiliriz.
Nasıl kurulur, nasıl kurulmaz!
21. yüzyıl dünyasında bir eliniz hala Ortaçağ’da ise fikri iktidarınızı kurmanız, değil 19 yıl, 50 yıl da geçse mümkün olmaz.
“Fikri iktidarın” araçları olarak tarikat ve cemaatlere başvurduğunuz zaman toplumun büyük çoğunluğu karşınızda olacaktır.
Dini eğitim veren kurumlarda bile 14. yüzyıl öncesinin siyasal – toplumsal gerçekliklerini, bugün de uygulanması gereken esaslar diye öğretmeye kalktınız mı, o okullarda okuyan gençleri dahi kazanamazsınız. Sonra da “İmam Hatip öğrencileri içinde deizm, ateizm yayılıyor” diye şikâyet edersiniz.
Sömürünün ve baskının olmadığı, insanlar arasında eşit ve özgür ilişkilerin kurulduğu, başı dik ve onurlu insanların yaşadığı bir gelecek için verilen büyük mücadelenin bir parçası olacaksınız. Günümüzde “fikri iktidarı” kurmanın temel şartıdır bu!
Ve tutarlı olacaksınız. 19 yıllık iktidarınız döneminde birbirinin 180 derece zıddı politikalar uyguladığınız zaman toplumun önemli bir kesimi size kuşkuyla bakacaktır. Şimdi olumlu yönde atılan kimi adımlar ise, bu tutarsızlığın yarattığı güvensizliği öyle birden bire ortadan kaldırmaz.
Toplum içinde “fikri iktidar” ancak böyle kurulur.
15 Kasım 2020