2020, tarihin tekerliğinin hızlandığı gösteren gelişmelere sahne oldu. Buradan hareketle 2021’de daha büyük değişimlerin Dünya’yı ve Türkiye’yi beklediğini söyleyebiliriz.
Önce, geçtiğimiz bir yıl içinde çevremizde neler yaşandığına bakalım:
-Türkiye, “Mavi Vatan”ına sahip çıkma yolunda kararlı ve büyük adımlar attı. Doğu Akdeniz’de doğal gaz aramaya yönelik faaliyetlerini, ABD ve Avrupa’dan gelen tehditlere rağmen sürdürdü. Başını ABD, İsrail ve Fransa’nın çektiği emperyalist kampın Türkiye’ye yönelik tehditleri, son yıllarda geleneksel hale gelen askeri tatbikatlar (Noble Dina, Nemesis, Medusa), önümüzdeki yıl veya yıllarda Türkiye’yi bekleyen büyük hesaplaşmanın habercileridir.
-Azerbaycan, Türkiye ve Rusya’nın açık-örtülü işbirliği sonucu, 30 yıldan beridir. Ermeni işgali altında olan Karabağ ve diğer beş vilayet, 44 günlük bir savaşın ardından kurtarıldı. Türkiye’nin askeri desteği bu savaşın kazanılmasında önemli bir rol oynadı. Fransa ve ABD başta olmak üzere Batı dünyası, bu önemli gelişmeyi elleri böğründe izlemek durumunda kaldı.
Böylece Astana sürecinin ardından çok önemli bir başka bölgesel sorunun çözümünde, emperyalist ülkeler bir kez daha dışlanmış oldu.
-Karabağ Savaşı’nın ardından Bakü’de düzenlenen basın toplantısında Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önerdikleri Kafkasya’da kalıcı barışın tesis edilmesi için beş ülkenin -Rusya, Türkiye, İran, Azerbaycan, Gürcistan arasında işbirliği platformu oluşturulması görüşü tarihi önemdedir. İki Cumhurbaşkanının, Ermenistan’ın da isterse bu Platforma katılabileceğini belirtmeleri ise özellikle önemlidir.
-Türkiye, Libya Hükümeti’nin isteği üzerine bu ülkede sürmekte olan iç savaşa müdahil oldu. Türkiye’nin askeri danışmanlığı ve Türk İHA’larının görev yapması ile sahada durum değişti. Başkent kapılarına dayanmış Hafter güçleri geri çekilmek zorunda kaldı. Taraflar masaya oturarak sorunları çözme yoluna girdi.
-Kıbrıs’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini Avrupa ve Amerika’nın desteklediği Mustafa Akıncı kaybetti. Ersin Tatar’ın kazanması, Türkiye’nin Mavi Vatan’ını savunma mücadelesinde çok önemli bir mevzi kazanması anlamına geldi.
-Savunma sanayiini geliştirmede Türkiye önemli gelişmeler gösterdi. Türk malı İHA ve SİHA’lar, teröre karşı verilen mücadelenin ardından Libya ve Karabağ savaşlarında da sonucu belirledi. Aynı şekilde Türkiye, kendi savaş gemisini, uçağını, helikopterini yapma yolundaki çalışmalarından bazılarını sonuçlandırdı, bazılarını ise sonuçlandırma yolunda önemli mesafe aldı.
-Türkiye 24 Temmuz 2015 tarihinden itibaren, ABD dayatması olan “Kürt açılımı” politikasını terk ederek teröre karşı mücadeleyi “Vatan Savaşı” perspektifiyle ele aldı ve o günden bu yana kararlılıkla sürdürdü. Bunun sonucunda ülke içinde dağdaki PKK’lı terörist sayısı 300’lü rakamlara geriledi. Bu gelişme yakın bir gelecekte terörün nihai olarak sona erdirilmesinin mümkün olduğunu gösterdi.
-Donald Trump’ın giderayak Türkiye’ye karşı “ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası”nı onaylaması ve aynı şekilde AB liderlerinin her ne kadar karar almayı Mart ayına erteledilerse de 10 – 11 Aralık tarihlerinde düzenledikleri zirvede Türkiye’ye yaptırımları görüşmesi, saydığımız bütün bu gelişmelerin Batılı merkezlerde yarattığı “tedirginliğin” sonucu oldu.
Tarihte ilk defa İstanbul’dan kalkan ihracat treni, hiçbir yerde Mola vermeden 12 gün sonra (19 Aralık tarihinde) Çin’in tarihi İpek Yolu’nun başlangıç şehri olan Xian (Şian) şehrine vardı. Yolculuğun, deniz yoluna göre üçte bir oranında olan bir süre içinde gerçekleşmesi, bir yanıyla Çin’in başlattığı “Kuşak ve Yol” girişiminin Asya ve Avrupa ülkelerine sunacağı olanakları somut olarak gösterdi. Diğer yandan Türkiye ile Çin arasındaki ticaretin, daha büyük boyutlara ulaştırılmasının mümkün olduğunun kanıtı oldu.
“Yeni bir dünya kuruluyor!”
Bütün bu gelişmeler Türkiye’nin, – artık herkesin bir şekilde ifade ettiği üzere – İkinci Dünya Savaşı’nın ardından dahil olduğu Atlantik kampından koptuğunun ve Asya’daki yerini almaya başladığının kanıtlarıdır.
Kısacası, bundan tam yarım yüzyıl önce Sayın İsmet İnönü’nün de ifade ettiği üzere; “Yeni bir dünya kuruluyor ve Türkiye de o dünyadaki yerini alıyor”.
Yaşananlar aynı zamanda Türkiye’nin mecburiyetleridir. Atlantik sistemi içinde kalmaya devam etmek; ekonomik kriz, iç çatışmalar, komşularla savaş ve parçalanma; Atlantik’ten koparak Asya’daki yerimizi almak ise ekonomik krize çözüm bulma, iç barış, komşularla işbirliği; vatanın ve milletin birliğini sağlam temellere oturtma anlamına geliyor.
Türkiye’yi yönetenler bu mecburiyetlere göre hareket etmek zorundadır. Bu mecburiyetleri dikkate almayan bir iktidar Türkiye’yi yönetemez.
AKP iktidarı 2014 sonrasında bu gerçeği gördüğü ve buna uygun adımları attığı içindir ki hala Türkiye’yi yönetmektedir.
Bununla birlikte AKP iktidarının Kırım sorununda Rusya’nın karşısında ABD’nin yanında saf tutması, Şam Hükümeti ile doğrudan ilişki kurma konusunda ayak sürümesi ve hatta Esat yönetimini hedef alan açıklamalarına devam etmesi, Mısır’da İhvanperest tutumunun sonucu olarak mevcut yönetimle ilişki kurmaması, yukarda belirttiğimiz olumlu gelişmelere ters düşmektedir.
Bu konulardaki yanlış tutumlar, Batı ile arayı düzelterek işleri götürebileceğini düşünen bir ekibin İktidar içinde hala güçlü olarak var olduğunun kanıtıdır.
Bu bakımdan 2021 yılı, Ak Parti iktidarının kendi içindeki ayakbağlarından kurtulup kurtulamayacağını gösterecek bir yıl olması bakımından da önemlidir. (Devam edecek)