Siyasal İslam’ın dört dönemi – 1

İslam Dünyası, 19. yüzyıl ile birlikte bir bütün olarak Batı kapitalizminin sömürgeleştirme tehdidi ile yüzyüze geldi. Gerçi öncesinde Avrupalı sömürgeci devletler, Afrika boynuzunda, Kızıldeniz kıyılarında ve Arabistan yarımadasının güney kıyılarında bazı koloniler kurmuşlar, sonraki sömürgeleştirme hamleleri için deyim yerindeyse bazı köprübaşları oluşturmuşlardı. Ve Endenozya gibi Müslüman nüfusun yoğunlukta olduğu bazı ülkeler daha...

Continue reading

Siyasal İslam’ın son yenilgisi

Sudan’da, 1989 yılından beri iktidarı elinde tutan Siyasal İslamcı iktidar, günler süren bir halk hareketinin ardından devrildi. Ömer el Beşir’in yerine iktidarı alacağı söylenen ve ilk günlerde öyle bir niyeti olduğu da anlaşılan Avad bin Avf da istifa etmek zorunda kaldı. Şimdi Sudan’da iki yıl sonra serbest seçimlerle iktidarı devredeceğini söyleyen bir yönetim var. Bu arada Ömer El Beşir başta olmak üzere eski yönetimin bütün önde gelenleri...

Continue reading

Dini siyasete alet etme yarışı

1950’li yıllar… Türkiye çok partili hayata yeni geçmiş… Demokrat Parti seçim kampanyalarında kitlelerin dinsel inancını – elbette bugünkü durumla kıyaslayamayız – seçim malzemesi olarak kullanmaya başlamış… Dinin siyasete alet edildiğini gören ve bu durumun aleyhlerine bir durum yarattığını düşünen bir kısım CHP yöneticileri Genel Başkan İsmet İnönü’ye; “Efendim, siz de konuşmanızda bir sefer ‘Allah’ derseniz iyi olur. Çünkü...

Continue reading

Yine, yeniden Suriye

Suriye, Türkiye’nin 2011 yılından bu yana yaşadığı hemen hemen bütün sorunların merkezindedir. Yaşamakta olduğumuz Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizinden; güneyimizden ve Akdeniz’in doğusundan toprak bütünlüğümüze ve milli güvenliğimize yönelik askeri tehditlere kadar hemen her konu Suriye’deki gelişmelerle ilişkilidir. Suriye politikasında her yanlış adım, Türkiye’nin yüzyüze olduğu sorunları büyütmüş, her doğru adım ise nefes...

Continue reading

“Emekçi halkın sağlam özü”

“Hiç unutmuyorum. 60’lı yılların sonlarına doğruydu. Pınarcık köyünün koruması içinde zeytin ortakçılığı yapıyordum. Orada baba dostu yoksul bir komşum vardı. Birbirinden yakışıklı üç oğlu vardı. Baba dostu Ali Dayı kendi zeytinini işliyordu. Zaten ondan başka da mülkü yoktu. O zeytinliğinden sadece yemeklik yağını alabiliyordu. Benim bu Ali Dayı bir gün tutturdu illa; “Bu akşam bende bir kahve içeceğiz” diye. Ben de bu ısrarına dayanamayıp...

Continue reading